Gençlere değer katacak içeriklere Google Haberler'den abone olmak ister misiniz?.Google Haberlere Abone Ol. Gençliğe değer katma arzusuyla..
Felsefe taşı, simyada cıva, bakır gibi ana metalleri; altın, gümüş gibi değerli metallere dönüştürdüğüne inanılan bilinmeyen bir maddedir. Fakat bu dönüşüm hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Çünkü dönüştürmeye çalıştıkları şey bir bileşik değil, başka bir elementtir. Simyacılar bu maddeyi bulmak için farklı formüller denedi. Felsefe taşı yaşamı uzatacak, hastalıkları iyileştirecek, ruhsal aydınlanma yaşatacaktı. En önemlisi ise “hayat iksiri” felsefe taşı sayesinde üretilebilirdi. Simyacılar her ne kadar felsefe taşını bulmakta başarısız olsalar da, laboratuvarlarda yapılan simya deneyleri geleneksel kimyanın, farmakolojinin, metalürjinin gelişmesini sağladı.
Dönüşüm süreci umulduğu gibi, yaygın metallerin (demir, bakır, kalay, cıva vb.) Hermes’in vazosu olarak da adlandırılan armut şeklindeki bir beherde ısıtılarak, kıymetli metalleri (altın, gümüş gibi) elde etmek üzerine kuruluydu. İlk aşamada kullanılan temel elementin özelliğini kaybetmesi için siyah rengi, daha sonra gümüş elde etmek için beyaz; en son aşamada da altına dönüştürmek için kırmızı renginin gerekli olduğu düşünülüyordu.
Felsefe Taşının Tarihçesi
Antik Çağ
Simya, çağlar öncesinden geleneksel kimyanın gelişmesine kadar zenginliği, ölümsüzlüğü müjdelediği için bilginlerin ve hazine avcılarının odağında kalan çok eski bir felsefeydi. Bu amaçlara ulaşmak için de efsanevi madde olan felsefe taşına ihtiyaç duyuluyordu. Simyanın ürettiği buna yakın ilk ürün “hayat iksiri” olarak da adlandırılan Çinlilerin buluşu kolloidal altın suyu oldu. Bu simya ilacını tüketen insanların uzun ömürlü olduğuna inanılıyordu. Aslında kimya kelimesinin kökeni de altın suyunun Çince sesletimidir; kim (altın) ve yeh (su) bir araya gelerek bu kelimeyi oluşturur. Öğretiyi edinen Arap bilginler kelimenin başına ‘el’ takısını getirip “el-kimiya” sözcüğünü kullanmışlardır. El-kimiya (Latince Alchimia) simya demektir.
Batıda taş hakkındaki ilk yazılı bilgileri Yunan bilgin Panopolisli Zosimos, Cheirokmeta adlı yirmi sekiz kimya tekstinden oluşan kitabında verdi. Zosimos, ansiklopedisinde taşın bilgisinin yeryüzündeki kadınlara, cennetten çıkarılmış melekler tarafından eş olarak alındıklarında verildiğini iddia etti. Adem de taşın bilgisini Metuşelah gibi oldukça uzun yaşamış yüce bilginlere vermiştir.
İkinci yüzyılda İskenderiyeli simyacı Maria Hebraea taşı imal etmek için iki yöntemden bahsetti: Ars Magna (Ulu Sanat) ve Ars Brevis (Öz Sanat). Ars Manga, Ars Brevis’e göre çok daha uzun ve zorlu bir süreçtir; felsefe taşı yapabilme yetisinin kazanıldığı yoldur. Sanat doğa yasalarını reddetmez aksine onunla var olur. Maria’nın döneminde simyaya, altıncılık anlamına gelen “chrysopoeia” deniliyordu. Daha sonra felsefe taşının doğası hakkındaki bilgiler amacından saptırıldı ve simyanın değersiz metalleri altına çevirmeyi hedefleyen bir öğreti olduğu yönünde yanlış bir kanı yaygınlaştı.
Orta Çağ
Erken dönem orta çağ simyacıları konuyla ilgili deneyleri Panopolisli Zosimos’un Bizans’ta ve Mısır’da yaptığı çalışmaları üzerine inşa etti. Bizanslı ve Arap simyacılar Zosimos’un metalin dönüşümü hakkındaki düşüncelerinden etkilendi. Sekizinci yüzyılda Arap bilgin Cabir bin Hayyan temel elementleri dört nitelik bağlamında inceledi. Ateş, sıcak ve kuru; toprak, soğuk ve kuru; su, soğuk ve nemli, hava, sıcak ve nemli idi. Cabir bin Hayyan’ın teorisine göre bütün metaller bu dört temel prensipin kombinasyonuydu. Bu teze dayanarak, metallerin dönüşümünün bu temel niteliklerin yeniden düzenlenmesiyle mümkün olabileceğini savundu. Dönüşüm bir iksirin kullanımıyla sağlanabilirdi. Bu iksir el-kibrit el-ahmer ya da kırmızı sülfür denilen, efsanevi felsefe taşından yapıldığı söylenen kuru kırmızı renkte bir tozdu.
Arap dünyası elementlerin dönüşümünün mümkün olup olmadığını tartışırken on birinci yüzyılda Pers bilgin İbni Sina bu bilgiyi reddetti. Görünümlerinde birtakım değişiklikler meydana gelse de özün değişmeyeceğini savundu.
Söylentiye göre on üçüncü yüzyılda Albertus Magnus taşı keşfetti. Yazılı metinlerinde taş hakkında hiçbir bilgi vermese de altının dönüşümle yaratıldığına şahit olduğundan bahsetti.
Rönesans
On altıncı yüzyılda yaşamış, modern tıbbın kurucularından biri olarak kabul edilen İsviçreli simyacı Paracelsus, Alkahest’in varlığına inanıyordu; temel elementlerin türevi olan keşfedilmemiş bir elementin, yani felsefe taşının var olduğunu savundu.
Budizm ve Hinduizm
Budizm ve Hinduizm’de felsefe taşına eşdeğer olan Cintamani adında bir taştan söz ediliyordu. Mahayana’da taş, Nirvana’ya ulaşmaya çalışmayan, kendilerini tüm duyarlı canlıların Budalığa ulaşmasına adamış bodhisattvalar tarafından korunuyordu. Aynı zamanda bazı Tibet dua bayraklarında Rüzgar Tayının sırtında da resmedilmiştir. Rüzgar Tayı, iyi şans ve esenlik verdiğine inanılan Doğu ve Orta Asya geleneğinde insan ruhu için kullanılan bir alegoridir. Budist geleneğinde Cintamani bazen Buda’nın kafasına yerleştirilmiş parlak bir inci olarak da resmedilir.
Hinduizm’de taş Nāga’nın sahip olduğu deniz yaratığı Makara’nın alnındaki gibi bir mücevher olarak tasvir edilir. Beşinci yüzyılda yazımına başlanan ve son halini onuncu yüzyılda alan mistik/felsefi Hint metni Yoga Vasistha’da felsefe taşı hakkında bir hikaye vardır.
Felsefe Taşı Hangi Bileşenlerle Oluşturulur? Neye Benzer?
- Öncelikle ana bileşen olan altın,
- Doğada bir sülfür cevheri olarak bulunan antimon,
- Eritici bir madde olan menstruum; altını korozyon olmadan çözme kapasitesine sahipti.
- Taşın şimdiye kadar en çok korunan sırrı akışın doğasıdır. Bir başka deyişle evrensel çözücü de olan felsefenin temeline oturmuş suyun ta kendisidir.
Amerikalı simyacı George Starkey taşın neye benzediği hakkında şu sözleri söylemiştir: “ Sırrı arayan bazı simyacılar, araştırmanın nesnesinin bir taş olduğu söylendiği için sert yapıya sahip bir objenin peşine düştüler. Halbuki taş diye adlandırılmasına rağmen seyrek bir toz görünümündedir. O türlerin altınıdır, her şeyden saf olandır, bir taş gibi sabittir, yanmaz; ateşin etkisine taş kadar başarılı bir şekilde direnir.”
Isaac Newton’un Simya Araştırmaları ve Felsefe Taşı
Newton fizikte ve astronomide imza attığı buluşlarla bilinse de o kendisini doğa filozofu olarak tanımlıyor. Çağının diğer bilginleri gibi Newton da okültizmle ve simyayla ilgilendi. Simyanın asıl amacının felsefe taşının yaradılış bilgisine ulaşmak olduğuna inanıyordu. Bu sayede erken dönem jeoloji çalışmalarını yapan bilim adamlarından biri oldu.
Yirminci yüzyılda ortaya çıkan birtakım belgelere göre Newton tedarik edilmesi veya üretilmesi konularıyla ilgilenmişti. CHF’nin (American Chemical Heritage Foundation) halka açtığı belgelerden bir tanesinde Newton’un felsefe taşının tarifini not ettiği görülüyor. Bu çalışma ilk bakışta araştırmalarının sonucunda ürettiği bir bilgi olarak gözükse de, daha sonra simyacı George Starkey’in Eirenaeus Philalethes adı altında yazdığı simya notlarından bir kopya olduğu anlaşıldı. Newton’un tarifi uyguladığı yönünde kesin bir bilgi yok.
Popüler Kültürde Felsefe Taşı
Felsefe taşı, romanlara, filmlere, çizgi romanlara ve birçok kreatif işe ilham olmuştur.
St. Leon, William Godwin
On sekizinci yüzyıl filozoflarından William Godwin’in gotik romanı St. Leon’da, Fransız Aristokrat Kont Reginald de St. Leon, çığrından çıkmış kumar alışkanlığından dolayı deliliğe sürüklenmiş hasta bir adamdır. Onu sonsuz zenginliğe ve ölümsüzlüğe sahip kılacak yaşam iksirinin formülünü ölmek üzere olan bir yabancıdan edinir. Bu bilgiyi kullanması onu insanların arasında gezen bir yabancıya dönüştürür.
Harry Potter ve Felsefe Taşı, J.K. Rowling
Serinin ilk kitabı olan Harry Potter ve Felsefe Taşı’nda on birinci doğum gününde büyücü okulu Hogwarts’tan davetiye alan genç büyücü Harry’nin kendisini yenilemek için taşa sahip olmaya çalışan Lord Voldemort’la verdiği mücadeleye odaklanıyor. Kitap daha sonra Chris Columbus tarafından beyaz perdeye taşındı. Aynı zaman Electronic Arts Harry Potter and the Philosopher’s Stone adında bir oyun çıkardı. Felsefe Taşı’nda ünlü simyacı Nicholas Flamel’den söz edilir.(Flamel gerçekte taşın bilgisine sahip olduğu iddia edilen 15. Yüzyıl Fransız simyacısıdır.) Daha sonra Harry Potter evreninde geçen Fantastic Beasts’in ikinci filminde Flamel karakter olarak yer alır.
Fullmetal Alchemist
Fullmetal Alchemist, Hiromu Arakawa’nın yarattığı bir Japon mangasıdır. Simya, gerçek hayattakine kıyasla fantastik bir yönle ele alınmıştır. Simya ve büyü iç içe geçmiştir ve dönüşüm çemberleriyle sınırsız şekilde kullanılabilir. Kurgunun içinde simyanın “eşit takas” yöntemine dayandığı ve bir maddeyi oluşturmak için karşılığında başka bir madde verilmelidir. Elric kardeşler iki genç simyacıdır ve kurguya göre simyanın tek tabusu olan insan dönüştürmeye kalkışırlar. Bunun karşılığında Alphonse Elric vücudunu, Edward Elric de kolunu ve bacağını kaybeder. Eski hallerine geri dönebilmek için felsefe taşına ihtiyaçları vardır.
İlginizi Çekebilir: Temel Felsefe Akımları
İçerik hizmetlerimiz için iletişime geç!. Gençliğin gücüyle firmalara değer katma arzusuyla..