Gençlere değer katacak içeriklere Google Haberler'den abone olmak ister misiniz?.Google Haberlere Abone Ol. Gençliğe değer katma arzusuyla..
Mimari Akım Nedir?
Etrafımıza baktığımızda hemen hemen her yapının ait olduğu bir mimari akım vardır. Onu tanımlayan, inşa edildiği dönemi bize anlatan akımlar. Mimari akım ya da bir başka deyişle mimari tarz, bir yapıyı tanımlayan dönemsel ve karakteristik özelliklerin oluşturduğu kavramlar bütünüdür. Dönem dönem ayrılan bu akımların her birinin kendine has mimari özellikleri, dilleri ve yapı elemanları bulunmaktadır. Bu yazımda sizlere bilmeniz gereken mimari akımlardan 8’ini gösrtereceğim.
İslam Mimarisi
İslam mimarisi akımı, 7. Yüzyılda başladığı düşünülen bir akımdır. Belirlenmiş bir bitiş tarihi yoktur, günümüzde de hala devam ediyor diyebiliriz. İslam’ın kuruluşundan itibaren görülen bu mimari akım, dini yapıların dışında hamamlarda, kamu binalarında, saraylarda, külliyelerde, kalelerde vb. de gözlemlenmektedir. Temelinde İslam kültürü vardır. Yapılarda kubbe ve avlu kullanımının yanı sıra kemer türü olarak sivri kemer kullanımının da oldukça fazla olduğu söylenebilir. İşlemeli kemerleri tamamlayan görkemli devasa kubbeler bu mimari akımın kesinlikle en ikonik elemanlarındandır. Akımın en önemli yapıları İslam ülkelerinin topraklarında bulunmaktadır. Örneğin Hindistan’da bulunan Tac Mahal en tipik örneklerden biridir.
Romanesk Mimari
Romanesk mimari akımı, 10. Yüzyıl sonlarında ortaya çıkan 12. Yüzyıl ortalarında Gotik mimariye dönüşen bir Avrupa mimarisidir. Romanesk, İngiltere ve Fransa’da Norman olarak da bilinmektedir. Bunun nedeni ise bu mimari akımın bölgeye Normandiyalılar tarafından getirilmesidir. Feodal sistemin beraberinde getirdiği şato yapıları bu dönemde azımsanamayacak sayıdadır. Bölgeden bölgeye tipolojileri de değişmektedir. Genel olarak yapılara baktığımızda kalın masif duvarlar, cephede az ve öz açıklıklar, basit biçimli kütleler gözlemlenmektedir. Bezeme kullanımı oldukça azdır. Heykelcilik yok denebilecek bir düzeydedir. Kemer türü olarak dairesel kemer kullanılırken, yapının ağırlığını azaltmak için strüktüre payandalar eklenmiştir. Romaneskin İtalya’daki bir örneği: Pisa Kulesi ve Pisa Katedrali.
Gotik Mimari
Gotik mimari akımı, 12. Yüzyılın ilk yarısında Fransa’da ortaya çıkmış ve 16. Yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. Ancak ismi Rönesans döneminde verilmiştir. Rönesans sanatçılarına göre Gotik korkunç, klasik sanatın etkilerini tamamen kaybetmiş bir sanatmış. Buna karşılık olarak Gotlara ithaf edilerek Gotik, yani ‘Barbar Sanatı’ denmiştir. Bu mimari akımın temelinde din vardır. Ana amaç, yapıyı yükselterek ayakta tutabilmektir. Bu yükselmeler Romaneske göre oldukça fazladır. Kemer türü olarak sivri kemerler kullanılmıştır. Kütlenin ağırlığı azaltılıp ince duvarlar kullanılmaya başlandığında uçan payandalar ile strüktüre destek sağlamışlardır. Özellikle kilise mimarisinde gelişmiş bir strüktür sistemi ortaya koymuşlardır. İlk eser olarak 1122’de Fransız tarihçi ve mimar Abbot Suger tarafından tasarlanan St. Denis Bazilikası kabul edilir.
Rönesans Mimarisi
Rönesans mimari akımı, İtalya merkezli bir akımdır. 16. Yüzyıl ve erken 17. Yüzyılda tüm Avrupa’ya yayılmaya başlayan bu akım, İtalya’da katı kurallar çerçevesinde uygulandı. Rönesans’ın nedenlerinden olan kağıt ve matbaanın bulunması, güzel sanatlara ilgi gösteren bir zengin sınıfı oluşması, eski Yunancaya ve Yunan eserlerine olan ilginin artması gibi olaylar sonucunda ortaya çıkmıştır. Temelinde Antik Yunan ve Roma mimarisi var demek yanlış olmayacaktır. Kemer türü olarak genellikle yarım daire kemer kullanılmıştır. Akımın merkezinde ise insan vardır. Bu dönemde Gotiğe göre daha alçak yapılar gözlemlenmektedir. Rönesans’ın İtalya’daki bir örneği: Floransa Katedrali.
Barok Mimari
Barok mimari akımı, Rönesans döneminden sonra erken 17. Yüzyılda İtalya’da ortaya çıkmıştır. Akımın temeli, Katolik Kilisesi önderliğinde dönemin halkını Protestanlık akımından uzaklaştırma fikridir. Bunun bir sonucu olarak barok tarzda yapılan yapılar kilisenin hareketlenmesinin bir aracı olarak kullanılmıştır. Kraliyet gücünü gösterme isteğinin bir etkisi olarak saray yapıları göze çarpmaktadır. Saraylarda tanrıyı ve mitolojiyi anlatan bezemelerin yanı sıra tasvirli resimler de bulunmaktadır. Bir güç gösterme mekanı olan bu saraylar, oldukça süslü iç ve dış mekanları, kusursuz heykellerin kullanıldığı, geniş bahçeleri ve peyzajı ile bilinmektedir.
Bu akımın sanatına baktığımızda, önceden gördüğümüz gibi doğanın taklit edilmesinin aksine doğayı kullanarak ona yeni bir form verme arayışında olduğu gözlemlenmektedir. Romaneskin aksine Barok şato yapıları halktan uzak alanlara inşa edilmiş, sadece kraliyet ailesine ait bir merkez olarak kullanılmaktadır. Genel olarak bakıldığında ise süslerin ve renklerin kullanımı ile Barok mimari akımı kendini belli etmektedir. Barok akımının bir örneği: Trevi Çeşmesi.
Neoklasik Mimari
Neoklasik mimari akım, 18. Yüzyılın ortasında neoklasik hareket ile birlikte ortaya çıkmıştır. O dönemde Antik Yunan ve Roma’ya daha yakından inceleme fırsatı doğmuştu. Antik eserlerin bulunduğu yazılı kaynaklar herkese ulaşmaya başlamıştı. Bu yayılma eski eserlerin 18. yüzyıl ile birleşerek bir harman halinde yeniden kullanılmaya başlanmasına öncülük etmiştir. Bu akım genel olarak Amerika ve Fransa’da önemli bir yer tutmaktadır.
Amerika’da ‘Federal Akım’ olarak da bilinmektedir. Neoklasik, kendinden önceki ağır ve süslü üslupların aksine sade ve yenilikçi bir mimari akımdır. Anıtsal yapıların önemi oldukça fazladır. Antik Yunan’ın klasik sütun formaları, sadeliği, çizgisel biçimlenişi, simetri anlayışı ile ışığın kusursuz kullanımı Neoklasik’in başlıca özelliklerindendir. Özellikle ön cephelerdeki Antik Yunan benzeri sütunsal dil, kendini hemen tanıtmaktadır. Amerika’dan Neoklasik için iki örnek: Beyaz Saray ve Lincoln Anıtı. Fransa’dan: Madeleine Kilisesi.
Modern Mimari
Modern mimari akımı ya da Modernizm, 18. Yüzyılın sonlarından itibaren görülmeye başlanmıştır. Modernizm, Neoklasikte olduğu gibi geçmiştekine sadık kalmak yerine kendilerine özgü, çağlarına uygun bir akım oluşturmaktan geçer. İçerisinde birden çok mimari akımı kapsayan Modernizim, ‘Eklektisizm’ kavramına karşı doğmuştur da diyebiliriz. Uluslararası Modern mimari akım, 1920’lerin sonlarında Le Corbuiser gibi modernizm etkisindeki mimarlar ile birlikte doğmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçları doğrultusunda Modern mimari akım etkisindeki büyük ölçekli projeler görülmeye başlanmıştır. Kolayca okunabilen geometrik biçimler, temiz çizgi bitişleri, geniş açıklıklar ve asimetrik tasarımlar bu akımın temel özelliklerindendir.
Temelinde ise sadeleşme vardır, süslemelerin kullanımından bahsetmek mümkün değildir. Analitik bir akımdır. Ölçülerin, düzenlerin bir harmoni halinde birleşmesidir aslında. Bazılarımız modern ile çağdaş kelimesini aynı kefede tutar. Ama bu akımlar arasında aynı noktada ele alınabilecek bir olgu değildir. Modern mimariyi çağdaş mimariden ayıran şey çeşitlilik kavramıdır. Modernizm aynı çizgiden ilerlerken, çağdaş akım çok çeşitlilik göstermektedir. Modernizmin imza yapıtlarından biri: Villa Savoye.
Bauhaus
Bauhaus; mimarlık, tasarım ve sanat dalları için oldukça önemli olan Almanya merkezli bir okuldur. 1919 yılında Walter Gropius tarafından kurulmuştur. Weimar’daki ilk yıllarında Walter Gropius’un atılımları ile döneminin en önemli modern ve çağdaş mimarlarının eğitim verdiği bir yerden çok daha fazlası haline gelmiştir. Bauhaus mimari akımı da burada doğmuştur. Akım, yenilikçi ve özgürlükçü bir görüş ile makineleşen üretimlerin bir bütün olarak ele alınabileceğini savunmaktadır. Bunun yanında asal geometri ve malzemelerin ham kullanımı da dikkat çekmektedir. Bahaus mimari akımının yalın, sade, dik açılı biçimler barındıran bir dili vardır.
İlginizi Çekebilir: Osmanlı Mimarisi: Sinan’ın Dünyası
İçerik hizmetlerimiz için iletişime geç!. Gençliğin gücüyle firmalara değer katma arzusuyla..