Gençlere değer katacak içeriklere Google Haberler'den abone olmak ister misiniz?.Google Haberlere Abone Ol. Gençliğe değer katma arzusuyla..
Birinci Dünya savaşı sonlandı, Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı, buraya kadar hepimiz olaya hakimiz. Pekala, sonrasında neler yaşandı ve tarih Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lider yaratmayı başardı? Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan 19 Mayıs Atatürk’ün Samsun’a ayak basışına kadar geçen süreyi ele alıyoruz yazımızda. Tek bir yazıya sığmayacağı için başlıklardaki numaralardan takip edebilirsiniz, iyi okumalar.
Mondros Ateşkes Antlaşmasının ardından, 13 Kasım 1918 tarihinde düşman filoları İstanbul sularına gelip karaya asker çıkarmaya başladı. İstanbul’a gelen Mustafa Kemal, öğleden sonra Sirkeci’ye geçerken bir sigara yaktı, sigarasında birkaç nefes aldı ve bakışlarını boğazı kaplayan çelik yığınlarının üzerinden ufka doğru çevirdi. Sonrasında tarihi değiştirecek sözler dökülür ağzından, Cevat Paşa’ya döndü ve “Endişelenme! Geldikleri gibi giderler!” dedi. Bu günden başlayarak Samsun’a doğru yola çıktığı 16 Mayıs 1919 gününe kadar geçen zamanı Mustafa Kemal, kurtuluşun yollarını düşünerek geçirdi, sürekli planlar yaptı ve tarihteki her liderin yaptığı gibi doğru zamanı bekledi.
Ülkenin durumuna bakalım önce, Mustafa Kemal’in nasıl bir durumla karşı karşıya kaldığını görelim. Mondros Mütarekesi’nden sonra Osmanlı ordusu resmen dağıtılmıştı, ülkeyi savaşa sokanlar ise (İttihat ve Terakki Cemiyeti) ülkeden kaçmış, daha kötüsü Osmanlı Hükümeti de (Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit) sorunlara kayıtsız kalmıştı. İtilaf Devletleri Mondros’un 7. Maddesi’ni kafalarına göre uyguluyor, Anadolu’nun karışıklığını bahane ederek toprakları işgal ediyordu, ülkenin önemli bölgeleri nasibini ilk alanlar oldu. Bu olaylar neticesinde Türklerin kurduğu küçük birlikler meydana gelmiş, fakat düzenli olmayan bu ayaklanmalar, düzenli ordusu olan İtilaf Devletleri’ni sadece yavaşlatmaya yaramıştı, ne kadar dayanabilecekleri ise meçhuldü. Bir yandan da hemen her şehirde işgale karşı neler yapılacağına dair kongreler düzenlenmekteydi. Bunların içinde İttihatçılar ağır basıyordu. Zira İttihat ve Terakki, güçlü bir teşkilat kurmuş ve 10 yıllık süre zarfında günden güne güçlenmiş, öne çıkan bir grup olmuştu. Bu arada Mustafa Kemal Atatürk’ün de bir zamanlar İttihat ve Terakki’de yer aldığını, daha sonra fikir ayrılıkları nedeni ile ayrıldığını belirtelim.
Bu esnada Sultan Vahdettin’in elinde paramparça olmaya çok yakın bir imparatorluk kalmış, açıkça dünyanın tek hâkimi olan İngiltere ile zıt düşmenin çok daha kötü sonuçlara neden olacağına kanaat getirmişti, bu yüzden ülkeyi yaptığı anlaşmalar ile kurtarmayı umuyordu. Vahdettin’e göre bu savaş meydanlarda kazanılamazdı çünkü ne yeterli birlik ne de teçhizat vardı. Özellikle Samsun ve civarında karmaşa gittikçe büyüyordu. Rum çeteleri ve Türkler arasında sürekli kargaşa çıkıyordu, çok geçmeden bu İngilizlerin dikkatini çekti.
Samsun’da çıkan kargaşa kaçınılmazdı, çünkü bölge itilaf devletleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan oldukça avantajlıydı ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. Bir bahaneye ihtiyaç vardı. Teğmen Hamdi Bey’in direniş için dağa çıkması yeterli bir bahaneydi. İngiliz yetkililer, İstanbul Hükümeti’nden bir an önce bölgede güvenliğin sağlanmasını talep ettiler. Damat Ferit de İngilizlere, bu sorunu kısa sürede çözeceklerine sözünü verdi ve zaman kaybetmeden Karadeniz’de ve Doğu Anadolu’da asayişi sağlamak için harekete geçti. Hükümet, bu işin üstesinden gelecek; derhal Anadolu’ya gidecek ve bu direnişe son verecek güçlü bir komutan aramaya başladı.
İngilizler, bu komutanın İttihatçı ve Alman taraftarı olmayan üst rütbeli bir paşa olmasını şart koştu. Çöken Suriye Cephesi’nden İstanbul’a gelen ve o sıralar açıkta olan padişah yaveri M. Kemal Paşa bu şartları taşıyan nâdir şahsiyetlerdendi. Başka isim düşünmeye gerek yoktu. Atatürk’ün Paşa rütbesinden kahramana dönüşmesi için ilk adım tamamdı. Fakat daha alınacak çok yol vardı.
Mustafa Kemal’in istediği fırsat ayağına gelmişti. Bir yandan vatanın kurtuluşu için sürekli Anadolu’ya geçme hayalleri kuruyor, bunu yaparken de İstanbul ile temaslarını kesmiyordu. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a geldiğinde bir süre Perapalas Oteli’nde kaldıktan sonra Şişli’de bir ev tuttu. Bu evde her akşam yapılan toplantılarda Kurtuluş Savaşı’nın plânları yapıldı. Toplantılara katılanların içinde Albay İsmet Bey de vardı. İsmet İnönü Kuvay-i Milliye grupları ile vatanı kurtarmanın mümkün olmayacağının farkındaydı, bağımsızlık için mutlaka düzenli bir orduya ihtiyaç vardı. Bu açıdan Atatürk’le tam bir düşünce birliği içersindeydiler. Toplantılardan önce İsmet Paşa umudunu yitirmişti, köylü olmayı düşünüyordu çünkü bir kurtuluş göremiyordu. Mustafa Kemal ile İstanbul’da yaptığı görüşmeler sonrasında içindeki umut yeşermeye başladı. Düzenli ordu ile kurtuluş mümkün olabilirdi, evet, neden olmasındı ?
Bir gün Mustafa Kemal Paşa, Albay İsmet İnönü’yü evine çağırdı ve şu soruyu sordu; “Meselâ hiçbir sıfat ve selâhiyetin olmaksızın Anadoluya geçmek ve orada kurtuluş çarelerini aramak için en müsait mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol neresi olabilir?” . İsmet İnönü memleket meseleleri ile ilgiliydi ve orduyu tanıyan iyi bir askerdi. İnönü’nün cevabı basitti; “mıntıkalar çok! Yollar çok!”.
İlginizi Çekebilir : Mustafa Kemalin Samsun Yolculugu (2)
İçerik hizmetlerimiz için iletişime geç!. Gençliğin gücüyle firmalara değer katma arzusuyla..