Gençlere değer katacak içeriklere Google Haberler'den abone olmak ister misiniz?.Google Haberlere Abone Ol. Gençliğe değer katma arzusuyla..
VİNCENT VAN GOGH ve BİPOLAR BOZUKLUK
30 Mart Dünya Bipolar Günü, tüm dünyada kendisinin de muhtemel bipolar bozukluğu olan ünlü ressam Vincent Van Gogh’un doğum gününde kutlanmaktadır. Bu özel günün kutlanması ile birlikte dünya çapında farkındalık yaratmak, toplumsal damgalamayı yok etmek gibi hedeflerin yanında, uluslararası işbirliği ile hastalık konusunda duyarlılığı ve eğitimi arttıracak faaliyetleri dünyadaki tüm halklara sunmak amaçlanmaktadır.
30 Mart 1853 yılında Hollanda’ da orta sınıf bir aileye doğan Van Gogh’ a büyükbabası ile doğumundan bir yıl önce ölü doğan abisinin adı verilmiştir. Mektuplardan da bildiğimiz erkek kardeşi Theo 1 Mayıs 1857’de doğdu. Theo’dan başka Cor adında bir erkek kardeşi ve Elizabeth, Anna ile Willemina adında üç kız kardeşi vardır. Yaşamının sonraki yıllarında Van Gogh yalnızca Willemina ve Theo ile temasta kaldı.
Van Gogh ciddi ve saygılı bir çocuktu. Evde annesi ve bir mürebbiye tarafından eğitildikten sonra 1860’ta köy okuluna başladı. 1864’te Zevenbergen’de bir yatılı okula gönderildi ama burada kendini terkedilmiş hissettiğinden eve geri dönmeye çalıştı. Bunun yerine ebeveyni 1866’da Van Gogh’u Tilburg’da bir ortaokula gönderdi ancak burada da çok mutsuzdu. Resme olan ilgisi küçük yaşlarda başladı, annesi çocukken resim yapmaya teşvik etti. Van Gogh’un derin mutsuzluğu dersleri gölgede bırakmış olmalı ki derslerin çok az etkisi olmuştur. 1868 Mart ayında aniden eve döndü. Sonradan kardeşi Theo’ya yazacağı bir mektupta, çocukluk yıllarını “kasvetli, soğuk ve kısır” olarak betimleyecektir.
1869 Temmuz ayında, henüz on beş yaşındayken, amcası aracılığıyla Lahey’deki sanat firmasında iş buldu, Ocak 1873’te firmanın Brüksel ofisine geçti. Eğitimini tamamladıktan sonra 1873 Mayıs ayında firma Van Gogh’u İngiltere şubesine yolladı. Bu dönem Van Gogh’un mutlu olduğu bir dönemdir; işinde başarılı olmuş ve 20 yaşında babasından çok para kazanmaya başlamıştır. Ev sahibinin kızı Eugénie Loyer’den hoşlanan Van Gogh ona açıldığında, gizlice başka bir kiracıyla nişanlandığını söyleyen kız tarafından reddedildi. Daha da içine kapanan Van Gogh dindarlığa yöneldi. Babası ve amcasının ayarlamasıyla 1875’te Paris’teki şubeye gönderildi. Burada şirketin sanatı metalaştırması gibi konulara içerlemeye başladı ve bir yıl sonra işten çıkarıldı.
1876 Nisan ayında İngiltere’ye döndü ve Londra’nın güneydoğusunda kasabada bir yatılı okulda gönüllü öğretmenlik yapmaya başladı. Daha sonra bu işi de bırakarak rahip yardımcısı olmaya karar verdi. 1876 Noel’inde eve döndü ve altı ay boyunca Dordrecht’te bir kitapçı dükkanında çalıştı. İşinden memnun değildi ve çalışırken zamanını karalama yaparak ve İncil’den bölümleri İngilizce, Fransızca ve Almancaya çevirerek geçirdi. Giderek daha da dindarlaşarak keşiş hayatı yaşamaya başladı. O zamanlar oda arkadaşı olan Paulus van Görlitz’e göre Van Gogh etten kaçınıyor ve çok az yemek yiyordu.
1879 Ocak ayında Belçika’nın madenci bölgesinde misyoner olarak görevlendirildi. Yoksul olan cemaatine destek olduğunu göstermek için bir fırıncının yanında kaldığı odasını evsiz birine verdi. Saman üzerinde yatıp uyuduğu küçük bir kulübeye taşındı. Bu kötü yaşam koşulları kilise yetkilileri tarafından değerlendirilerek “rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelediği” gerekçesiyle işine son verildi. Daha sonra Brüksel’e geldi ancak ebeveyninin baskılarına dayanamayarak Etten’e döndü. Etten’de 1880 Mart ayına kadar kaldığı süre içince ebeveyni için hayâl kırıklığı konusu oldu. Özellikle emeklerinin boşa gitmiş olduğunu düşünen babası oğlunun tımarhaneye gitmesini önerdi.
1881 yılında Etten’ e dönerek ailesinin yanında yaşamaya başlayan Van Gogh kendilerini ziyarete gelen kuzeni Kee Vos-Stricker’ e aşkını ilan eder. Dul, Van Gogh’tan 7 yaş büyük ve 8 yaşında oğlu olan Kee Van Gogh’ u reddeder. Bu reddediliş üzerine bir kez daha yıkılan Vincent resimlerini satmak için Lahey’ e kuzeni Anton Mauve’ nin yanına gider. Mauve, Van Gogh’u öğrenci olarak yanına aldı ve suluboyaya başlatır.
1882 Mart ayında Mauve’un Van Gogh’a karşı soğuk davranmaya başladığı ve mektuplarına cevap vermeyi kestiği görülür. Muhtemelen Van Gogh’un alkolik bir fahişe olan Clasina Maria “Sien” Hoornik ve küçük kızı ile yaşamaya başladığını öğrenmiştir. Van Gogh’un babası ilişkilerinin detaylarını öğrenince oğluna Sien’i ve iki çocuğunu terk etmesi için baskı uygular. Vincent başlangıçta babasına karşı çıkar ve aileyi şehir dışına çıkarmayı düşünür ancak 1883’ün sonuna doğru Sien’i ve çocuklarını terk eder.
1883 Eylül ayında Van Gogh Hollanda’nın kuzeyine taşınır. Dışarıda hızlıca çalışarak dokumacıların ve kulübelerinin resimleri ve çizimlerini tamamlar. 1884 Ağustos ayından itibaren kendisinden 10 yaş büyük komşu kızı Margot Begemann ile bir ilişki yaşamaya başlar. Evlenmek isteseler de ikisinin de ailesi bunu istemez. Bu duruma üzülen Margot striknin içerek intihar etmeye teşebbüs eder ama Van Gogh’un onu en yakın hastaneye götürmesiyle kurtulur. Van Gogh’un babası 26 Mart 1885’te kalp krizinden ölür.
Nuenen’de kaldığı iki yıl boyunca sayısız çizim ve suluboya ile yaklaşık 200 yağlı boya resmi tamamladı. Paleti asıl olarak kasvetli toprak tonlarından ve özellikle koyu kahverenginden oluşuyordu ve daha sonraki çalışmalarını ayırt edecek olan canlı renkler bulunmuyordu.
1885’in başlarında Paris’ten bir sanat simsarı Van Gogh’un resimleri ile ilgilenir. Theo Vincent’a sergilemeye hazır resmi olup olmadığını sorar. Mayıs ayında Van Gogh ilk önemli eseri Patates Yiyenler ve birkaç yıllık çalışmanın sonucu olan “köylü karakter çalışmaları” serisi ile karşılık verir. Kardeşi Theo’ya yeteri kadar resim satamadığı için sitem ettiğinde, Theo Paris’te renkli izlenimci resimlerin çok sattığını, Van Gogh’un resimlerinin ise fazla karanlık bulunduğunu yazdı.
1885 Kasım’ında Anvers’e taşınarak bir boya satıcısının üst katında oda kiraladı. Yoksulluk içinde yaşadı ve çok kötü beslendi; Theo’dan gelen tüm parayı resim malzemelerine ve modellere harcadı. Öğünleri ekmek, kahve ve sigaradan ibaretti. 1886 Şubat’ında Theo’ya geçen mayıstan beri yalnızca altı sıcak yemek yediğini hatırladığını yazdı. Kötü beslenmeden gevşeyen dişleri ıstırap veriyordu.
Akademik eğitime olan antipatisine rağmen Anvers’deki Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavlarına girdi ve 1886 Ocak ayında resim ve çizim bölümüne başladı.Yeniden çok fazla içmeye başlamıştı ve 1886 Şubat ve Mart ayları arasında hastaneye yatırıldı, bu sırada muhtemelen frengi için de tedavi edilmiştir.
İçkiden hastalanan ve sigara öksürüğünden muzdarip Van Gogh 1888 Şubat ayında Arles’e yerleşti. Resimleri hasatları, buğday tarlalarını ve aralarında buğday tarlalarının kıyısındaki Eski Değirmen (1888) de olmak üzere bölgedeki yapıları konu almıştır.
Gauguin 1888’de Arles’ı ziyaret etti. Gauguin’e hayranlık duyan Van Gogh ona eşitmiş gibi davranılmasını istiyordu, ancak Gauguin’in küstahlığı ve baskın karakteri Van Gogh’u hayal kırıklığına itiyordu. Sıklıkla tartışıyorlardı; Van Gogh giderek Gauguin’in kendisini terk edeceğinden korkuyordu ve Van Gogh’un “aşırı gerilim”li olarak tarif ettiği durum hızla kriz noktasına doğru ilerledi.
Gauguin ile şiddetli tartışmasından sonra odasına dönen Van Gogh, sesler duyar ve ustura ile sol kulağını keser ve aşırı kan kaybeder. Yarasını sardıktan sonra kulağını bir kağıda sararak, genelevde Gauguin ile birlikte gördükleri bir kadına götürür. Van Gogh ertesi sabah yatağında polis tarafından bilincini kaybetmiş olarak bulunmuş ve acilen hastaneye kaldırılmıştır. Hastanede hâlâ eğitim gören genç Felix Rey tarafından tedavi edilmiştir. Kulak hastaneye getirilmiş ancak üzerinden çok zaman geçtiği için doktor kulağı yerine dikmeyi denememiştir.
Van Gogh’un olayı hiç hatırlamaması akut sinir rahatsızlığı yaşadığını düşündürmektedir. Hastanede konulan teşhis genel deliryum ile akut manidir ve birkaç gün içinde yerel polis Van Gogh’un hastaneye kaldırılmasını istemiştir.
Kötümser bir teşhise rağmen Van Gogh tedaviden sonra 1889’da Sarı Ev’e geri döndü. Sonraki ayı, halüsinasyonlardan ve zehirlenme delüzyonlarından yakınarak hastane ile ev arasında geçirdi. Nisan ayında Van Gogh, evinde yağmurlardan tablolarının zarar görmesi nedeniyle Dr Rey’in sahibi olduğu odalara taşındı. İki ay sonra Arles’dan ayrıldı ve kendi rızasıyla Saint-Rémy-de-Provence’da bir akıl hastanesine yattı. Bu sıralarda “Bazen tarif edilemez ıstırap hâlleri, bazen zamanın perdesi ile olayların talihsizliğinin bir anlığına parçalandığı zamanlar” diye yazmıştır.
Van Gogh’a biri atölye olarak kullanılmak üzere, pencereleri parmaklıklı iki hücre verildi. Akıl Hastanesinin Holü ve Saint-Rémy gibi hastanenin iç mekânları üzerine bazı çalışmalar yaptı. 1890 yılının Şubat ve Nisan ayları arasında rahatsızlığı tekrar nüksetti. Depresyonda olan ve yazı yazamayan van Gogh yine de resim ve çizim yapar.
Albert Aurier 1890 Ocak ayında Mercure de France dergisinde Van Gogh’un eserlerini överek onu “bir dahi” olarak tanımlar. 1890 Mayıs ayında Saint-Rémy’deki klinikten ayrılarak hem Auvers-sur-Oise’ da Dr. Paul Gachet’nin hem de Theo’nun yakınına taşındı. Tarlaların kendi “üzüntüsünü ve aşırı yalnızlığı“nı yansıttığını söyleyerek “tuvaller kelimelere dökemediklerimi sana söyleyecek, yani kırsalı ne kadar sağlıklı ve canlandırıcı bulduğumu” diye yazmıştır. Hulsker, 1890 Temmuz ayında yapılan Buğday Tarlası ve Kargalar tablosunun “melankoli ve aşırı yalnızlık” ile bağlantılı olduğunu söyler.
27 temmuz 1890’da henüz 37 yaşında iken kendini göğsünden vurmuştur. Kendini resim yaptığı bir buğday tarlasında ya da yöredeki bir ahırda vurmuş olabileceği düşünülür. Yürüyerek yaşadığı eve dönen Van Gogh’a iki doktor bakmıştır ancak bir cerrahın olmaması nedeniyle kurşun çıkarılamamıştır. Doktorlar ellerinden geldiğince yarasını tedavi etmeye çalışmış daha sonra onu piposunu içerken odasında bırakmışlardır. Ertesi sabah Theo kardeşinin yanına geldiğinde onu iyi bir ruh hâli içinde bulmuştur. Ancak birkaç saat içinde yaradan kaynaklanan tedavi edilememiş enfeksiyon nedeniyle durumu kötüleşmeye başlamıştır. 29 Temmuz’un ilk saatlerinde ölmüştür. Theo’ya göre, Vincent’in son sözleri “La tristesse durera toujours” (“Keder sonsuza kadar sürecek”) olmuştur.
Van Gogh’un hastalığı ve eserleri üzerindeki etkisi üzerine çok sayıda tartışma olmuş ve yine çok sayıda tanı önerilmiştir. Van Gogh’un düzensiz nöbetlerle seyreden ve normal işlevlerine devam edebildiği dönemleri olan bir durumu olduğu konusunda görüş birliğine varılmıştır. Bipolar bozukluk teşhisini 1947’de ilk olarak Perry önermiş ve bu teşhis psikiyatrlar Hemphill ve Blumer tarafından da desteklenmiştir.
Vincet van Gogh ile ilgili izleyebileceğiniz filmler;
Loving Vİncent: The İmpossible Dream (2019)
Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında (2018)
İlginizi Çekebilir : Psikolojik Rahatsızlığı Olan Ressamlar ve Eserleri-I
İçerik hizmetlerimiz için iletişime geç!. Gençliğin gücüyle firmalara değer katma arzusuyla..