Herkese Merhabalar , ilk yazımda sizlerle beraber dünya genelinde ve ülkemizde yıldızı parlayan girişimcilik ekosistemine değinmek istiyorum. Maksadım giderek daha fazla maruz kaldığımız start-up hikayelerine bir yenisini eklemek değil. Sektörün yaşadığı sıkıntılara ve içerisinde barındırdığı olgulara kısa bir bakış atmak istiyorum.
Start-up’ın ne olup olmadığı konusunda birçok kişi farklı görüşe sahip olsa da, genel hatlarıyla yenilikçi bir ürünü uygulanabilir ve ihtiyaca yönelik bir iş modeliyle geliştiren, pazar ihtiyacını karşılamayı amaçlayan ve hızla büyüyen girişimlere deniyor. girişimciler, melek yatırımcılar ve danışmanlardan oluşan bir ‘ekosistem’ olarak var olan start-up dünyasının diğer oyuncuları devlet, araştırma kuruluşları, üniversiteler, girişimci programları ve enstitüler.
Terimsel olarak Fransız Devriminden sonra ortaya çıkan ”Girişimcilik” , 1930’larda Schumpeter’in tanımlamasıyla bugünkü anlamını kazandı. 20. yüzyılla birlikte, yeni bir fikri veya buluşu başarılı bir inovasyona dönüştürmeye istekli kişilere ‘girişimci’ adı verilmeye başlandı.
PEKİ YA, NEDEN BU KADAR ÇOK DUYUYORUZ?
Girişim sermayesi yatırım fonu modelini kullanarak yatırım yapmak isteyenlerin çoğalması, özel ve devlet kurumlarının yatırım yapmaya sıcak bakmaya başlamasına ve start-up ekosisteminin genişlemesine ivme kazandırdı.
Ülkemizde özellikle son 10 yıldır giderek artan bir hızda gündeme gelen , gelişen bu sektörde bu süreçle birlik yeni STK oluşumları da oluşmaya başladı. Gençlerin hatırı sayılır bir kısmı girişimci olmayı kendi işinin sahibi olmak veya bir unvana sahip olmak için isterken; kimisi de kurumsaldan uzak, kendi gibi düşünen insanlarla bir arada çalışma arzusuyla bu sektörde çalışmak istiyor.
Genç bireyler arasında bir kimlik sahibi olma isteğinin bir sonucu olarak kendini ortaya koyma düşüncesi , günümüz Start-up’larının benliklerinde yer buldu. Sadece fikir bulmanın yeterli olduğunu sanan genç ”Co-Founder’lardan en çok melek yatırımcılar şikayet ediyor.
MELEK YATIRIMCI DA NE YAHU!?
Start-up fırtınasıyla hayatımıza giren bir terim daha!
Start-up ekosisteminin önemli mensuplarından melek yatırımcılar ‘sürdürülebilir ekonomik kalkınma’ amacıyla girişimcilere maddi ve manevi destek sunan bireyler olarak anılıyor. Yasal melek yatırımcı olmanın yolu, hazine müsteşarlığından lisans almaktan geçiyor. Bireysel katılım yatırımcılarının lisans sahibi olabilmesi için ‘yüksek gelir veya servete sahip yatırımcı’ ya da ‘tecrübeli yatırımcı’ tanımlarından birine uyması gerekiyor.
İstatistiklere göre 2017’de 36 olmak üzere, 2013’ten beri toplam 428 adet melek yatırımcı lisansı verildi. melek yatırımcı başvurularının �’ü İstanbul’dan yapıldı. melek yatırımcı sayısındaki bu artışın sebebi ise devletin sağladığı vergi desteği. yönetmeliğe göre, yatırımcılar gerekli iş planını sağladığı takdirde yaptıkları yatırımın u’ini yıllık vergi beyannamesinden indirebiliyor.
Melek yatırımcılar dışında, start-up ekosistemi içerisinde faaliyet gösteren, yatırımcı ve girişimciler arasında köprü rolünü üstlenen iki oluşum daha var: risk ve girişim sermayeleri. fon fazlası olan kurumsal yatırımcıların; yatırım ihtiyacı içindeki şirketlere yatırım yaparak kâr etmesini amaçlayan bu sermayeler, profesyonellik ve yüksek miktardaki finansal destekleriyle melek yatırımcılardan ayrışıyor.
TÜRKİYE DÜNYA’DA NE KONUMDA?
Dünya’nın hangi köşesine giderseniz gidin , bu soruyu soracağınız insanlar size aynı cevabı verecektir. ”Silikon Vadisi”
Birçok ünlü ve büyük girişimin tohumları bu bölgede atılıyor. Küresel ölçekte rekabet eden büyük , çok uluslu teknoloji şirketleri bu bölgeden dünyaya yayıldı. Burası girişimciliğin mabedi..
Ancak son yıllardaki start-up gelişmelerine önderlik eden ülkeler arasında en dikkat çekeni tartışmasız İsrail oluyor. 2017 yılında Tel Aviv, 22 milyar dolarlık hacmiyle girişimcilik yatırımlarında dünyanın en büyük altıncı start-up ekosistemine sahip oldu. İsrail, genel bütçesinin %4.3’ünü ar-ge’ye yatırıyor, bu yüzden OECD ülkeleri arasında araştırma ve geliştirmeye en çok bütçe ayıran ülke konumunda. İsrailli genç girişim firmalarının hükümet tarafından desteklenmesi ve uluslararası yatırımcılara cazip vergi düzenlemeleri getirilmesi, ülkede başarılı teknolojik yatırımların hayata geçmesini sağlar nitelikte.
İsrail’deki gelişme ve regülasyonlar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’de henüz global trendleri izleyen düzenleme ve politikalardan söz etmek pek mümkün değil. OECD ve World Economic forum tarafından yayınlanan makaleler içerisinde, Türkiye’nin start-up ekosisteminden söz eden herhangi bir tartışma YOK. Start-up Genome tarafından hazırlanan ‘2017 global startup ekosistemi raporunda da yine, Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminden bahsedilmiyor.
Bu durağan durumun ekonomik durgunluk nedeniyle olduğunu iddia eden bir kesim olsa da,
Yatırımcılar, halihazırda olan bir fikre finansal destek sağlayarak kısa yoldan kâr etme hedeflerinden ötürü; girişimciler ise start-up kavramının yalnızca fikir bulmaktan ibaret olduğunu varsayımlarından ötürü eleştiriliyor
Konunun giderek artan bir nüfus tarafından konuşulması bile pozitif değerlendirilebilir .
Uzun lafın kısası , elimizde çok değerli bir hareketlenme olsa da bunu doğru şekilde yönlendiremediğimiz taktirde ”Silikon Vadisi” kurma idealimizi rafa kaldırmak zorunda kalabiliriz.
Sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim , tekrar görüşmek üzere 😀 .